kitap hakkında
Büyük adamlar, iman yaratıcılarıdır. Bunlar, hareketleriyle kainatı velveleye verenler değil, şuurları harekete getirenlerdir, insanda irade yaratanlardır. Bunlar, hareket etmedikçe derindeki gerçek varlığımızın tatminsiz kaldığını, kendimizi inkara düştüğümüzü telkin edenlerdir. Ruhunu inkar eden insan, istismar edici, esir edici, kendi emeğinin eseri olmayanı tüketici insandır.
* Tabiat ve eşya mukaddestir; bunlar zevklerimiz için, hevesimizi tatmin için bayağı alet değildirler.
* Kainat benliğimizin bir parçasıdır. Onun harap oluşu, benliğimizin harap olmasıdır.
* Başkaları için yaşayan, başka yaşayışların gayeleriyle hareket eden insan, âdil insan değildir. Âdil olabilmek için, hür yaşayabilecek kadar kuvvete kavuşmak, benliğinde bu kuvveti yaratmak lazımdır.
Hürriyet deyince ne anlıyoruz? Hakikatte, hepimiz kendi vehimlerimizin gerçekleşmesinde hürriyeti seyrediyoruz. Halkın hürriyet vehmi ile, hür insanın hürriyet aşkı arasında uçurum bulunuyor.
Halk duyguların ve bedenin hürriyetini istiyor. Hür insanlar dediğim Saint Paul’ler, Yunus’lar, Pascal’lar, Hugo’lar, ve Akif’ler ise ruhun hürriyetini istiyorlar. Bu insanlar ideal olan ruhun samimi isteklerinde hürriyet arıyorlar.
~ Dini de, sanatı da, ahlakı da gerçekten anlamak için, şu fani hayatımıza sonsuzluğun sahnesini getirmeliyiz.
~ Genç ruhları büyük ve yaratıcı yapacak olan, hayatın kurnazlığı ve siyaset hüneri değildir; boşlukta büyük bir kalp çırpıntısı yaşatmalarıdır.
* Bütün kainat çalışıyor, insan onun çalışma ritmine şuuruyla ve hür olan iradesiyle uymasını bildiği zaman bir iş yapıyor demektir.
* Kainatla el ele veren insan, bu imanlı ahenkten her adımda yeni bir işin yaratıcısı oluyor. İmansızlık, ruhun kainatla bağlarının koparılmasıdır.
** Müslüman Anadolu’nun yanık toprağı üzerinde yaşayıp da ruh yapımıza İslamın dışında temel aramak, Anadolu’nun sefaletlerinden idealizmimize hisse çıkarmamak, normal bir beynin samimi düşüncesinin mahsulü olamaz.
** Eğer bugünkü neslin zaafları varsa, bunlar neslin mürebbilerine aittir. En büyük hata gençliğe değer vermemekten doğuyor. Gençliğe değer vermemek iki şekilde gözüküyor: Ya aşırı istihfaf, ya aşırı itimat şeklinde. Ya gençlikten yüz çeviriyoruz, ondan bir şey beklemeyerek küskün yaşıyoruz , ya da zekamızın zorba kuvvetleri ile onu istediğimiz gibi düşündürmek, istediğimiz şeyleri ona inandırmak için bütün kuvvetlerimizi kullanıyoruz.
* Gençleri ilimle, imanla, ahlaki ideallerin aşısıyla yetiştirirseniz olgun şahsiyetler elde edersiniz.
*İslam dünyası bir şaşkınlık içinde sarhoştur. Kur’an’ı çok okuyor ve az düşünüyoruz. Büyük kitap bir musıki güftesi midir? Ne münasebet!. Onu karşılayacak kalbimiz mi yok? Buna da inanılmaz. Ancak örfler ve adetler, her akşam bir kaç kadeh içenler gibi bizi şaşkına çevirmiş. Neden Türk çocuğu düşünen dünyanın ortasında ve muazzam bir hikmet hazinesinin başında manayı bırakır da iskelete bağlanır?
* Bir nesil kendini, kaybedilen kendi ruhunu arıyor. Ruh ise arandığı her yerdedir. Kainatta ruhsuz hiçbir şey yoktur. Eşya şekil kazanmış fikirlerdir. Allah ise bizim varlıkla her temasımızda hissediliyor. Dinsizlik, hakiki ve geniş manasında, eşyayı sahip olduğu ruhtan sıyırarak nefsimiz uğrunda bir vasıta gibi kullanmaktır. Bizim buhranımız bir din buhranıdır.
Kur’an, Allah’ın kitabıdır. Felsefe ise, bizim onu anlayacak olan şahsiyetimizin örgüsüdür. Bizim düşünüş tarzımızdır.
Felsefi görüşümüz olmasa büyük Kitab’ı hakkıyla anlayamayız, sadece ezberleriz ve ezber okuya okuya, doktorun reçete kağıdını batırdığı bardağın suyunu içmekle tedavisini uman hastanın haline benzeriz.
İşte bu felsefesi olmayanların Kur’an anlayışıdır. Kainatın muammasını çözebilen felsefe, kalbimizin mantığı, hükümlerimizin mektebidir. Felsefesiz yaşamakla kalbimiz yabancı inançlarla harap olur. Hükümlerimiz akla karşı isyan haline gelebilir. Kültürümüzün köklerini teşkil eden İslam dünyasında kendi felsefemiz olmayışı İslam aleminin hala yerlerde sürünen perişan halini doğurmuştur…
İnsanlık bugünden ziyade, yarının endişesiyle yaşıyor, halinden ziyade akıbetini düşünüyor. Hal, akıbetimizin facialı rolüne bizi hazırlayan bir istirahat devresini andırıyor. İnsanlık her zaman, ya mukadderini yaratmak için yorucu mücadele içindedir, ya da buna hazırlık yapmaktadır. Halde her yaşayış insanlığın akıbetine adanmış bir yaşayıştır.